Çin’de bir asırdan fazla bir süredir dini baskı gören Türki ve Müslüman azınlık Uygurlar Türkiye’yi uzun süredir güvenli bir sığınak olarak görüyor. Uygurlar başka ülkelerde çoğunlukla sınır dışı edilme riskiyle karşılaşıyor. Türkiye-Çin ilişkileri güçlendikçe, İstanbul’da yaşayan birçok Uygur, Türkiye’de gördükleri korumanın azalmasından ve bir kez daha Çin hükümetinin zulmüyle karşı karşı kalmaktan kaygı duymaya başladı.
Çocukken, annemin elleri bağlı bir şekilde evden sürüklenerek çıkarıldığına çok kez şahit oldum.
Onun devlete düşman olduğunu söylüyorlardı.
Annem eğitimliydi ve komünist değildi.
Tarihimizle ilgili gerçekleri bana annem öğretti.
Adil Abdülgufor, ‘Doğu Türkistan' olarak tanımladığı bölgenin Kaşgar kentinden gelen Müslüman bir Uygur.
Şincan
Çin
Çin’in bir parçası olan bu bölgenin resmi adı Şincan Özerk Uygur Bölgesi.
1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, onlarca yıl süren çalkantılar ve dış müdahalelerin ardından Şincan, komünist yönetimi altına alındı.
1990’larda, Sovyetler Birliği’nin yıkılıp Orta Asya’da Müslümanlar’ın çoğunlukta olduğu ülkelerin kurulmasından sonra Şincan’da da bağımsızlık hareketi güçlenmeye başladı.
Çin son yıllarda Şincan’da bağımsızlık yanlıları ve aktivistlere yönelik baskıları arttırdı.
Yaklaşık 1 milyon Uygur’un Çin’in “yeniden eğitim kampı” olarak nitelendirdiği kamplarda tutulduğu tahmin ediliyor. Amerika, Çin hükümetini bu kamplarda işkence ve zorla çalıştırma dahil “insanlık suçları” işlemekle suçluyor.
Çin, kamplardaki kişilerin yoksulluktan kurtarıldığını iddia ediyor.
Önceden cezaevleri vardı, şimdi de kamplar.
İkisi de aynı.
1997 yılında Gülce’de protestolar oldu. Üç gün boyunca sokaklardaydık.
Adil, helikopterlerin protestocuların üzerine sıvı madde püskürttüğünü söylüyor.
İnsanların kıyafetleri dondu. Sokakta öldüklerini gördüm.
Protestocular daha sonra donmuş el ve ayak parmaklarının fotoğraflarını dağıttı.
Milliyetçi olmak istedik. İslami bayramlarımızı kutlamak istedik.
İnsan Hakları savunucuları o günü ‘Gülce Olayları’ olarak anıyor.
Yetkililer protestolara müdahale etti, yüzlerce kişi gözaltına alındı, yaralandı ya da öldürüldü.
Daha sonra binlerce kişi daha gözaltına alındı.
Üç gün saklandım, sonra da Türkmenistan’a kaçabilmek için Pekin’e sahte pasaport almaya gittim.
Havaalanında uçağa binerken tutuklandım ve 14 yıl hapis cezası aldım.
Şiddet yanlısı bölücü bir grubun üyesi olduğumu iddia edip beni Kaşgar’daki cezaevine götürdüler.
Cezaevinde ilk üç ay boyunca, üzerimize örtecek hiçbir şey olmadan soğuk bir odada yaşadık.
Bizi tuvalete götürürken birbirimize zincirliyorlardı.
Aramızdan birinin gün içinde birden fazla kez tuvalet ihtiyacı olduğunda mecburen odaya yapıyordu. Bu nedenle odanın havası da toksikti.
Üç yıl sonra Urumçi’ye başka bir cezaevine gönderildim.
Orada bir odada 30 kişiydik ve iki-üç günde bir temizlenen tek bir tuvalet vardı.
Koğuştaki Çinli mahkumlar, dinle ilgili herhangi birşey yapan Uygurlar’ı gardiyanlara şikayet ediyordu.
Koğuştaki Çinli mahkumlar, dinle ilgili herhangi birşey yapan Uygurlar’ı gardiyanlara şikayet ediyordu.
Bir gece uykumda bir dua sayıklamışım.
Arkadaşlarım beni uyandırmaktan korkmuşlar.
Cezaevinin büyük kapısına kadar koridorda yerde sürükledi.
Merdivenlerden aşağı 7-8 basamak yuvarlanıp cezaevinin avlusuna düştüm.
Yaklaşık bir ay boyunca, her gün 10 saatten fazla, boynumda 25 kilo ağırlıkta bir tuğla taşımak zorunda bırakıldım.
Hapis cezam bittiğinde cezaevinden ayrıldım ama eski arkadaşlarımla temas kurduğum için iki kez daha gözaltına alındım. Bu nedenle de ülkeden kaçtım.
Adil Şincan’dan komşu bir eyalete kaçak yollarla gitti.
Çin
Yunnan eyaletinden bazı arkadaşlarıyla buluştu ve birlikte 24 saat yürüyerek Vietnam’a gittiler.
Ve oradan önce Malezya, Tayland ve Laos’a,
son olarak da 2014 yılında Türkiye’ye gitti.
Türkiye uzun bir süredir Uygurlar için güvenli sığınma yerlerinden biri. İnsan hakları avukatları daha az güçlü ülkelerin Çin’in baskısı nedeniyle Uygurlar’ı sınırdışı etmek zorunda kaldığına dikkat çekiyor.
Mülteci Avukatı İbrahim Ergin’e göre, “Türkler Uygurlar’a çok olumlu bakıyor.”
Ergin, “Dillerimiz benzer ve dinimiz de aynı”
diyor.
Ancak son birkaç yıldır, Türkiye’nin Çin’le ekonomik bağlarının güçlenmesi üzerine bu durum değişmeye başladı.
Çin’de mahkum tutulan aile fertlerini arayan ya da sosyal medya ve haber kaynaklarında bu konuda seslerini duyuran Uygurlar çeşitli sorunlarla karşılaşıyor.
2020 yılının sonunda Çin Türkiye’yle suçlu iadesi anlaşması imzaladı.
Bildiğimiz kadarıyla Türkiye’den sınırdışı edilen bir Uygur olmadı ancak Çin’in Türkiye’ye bu kişilerin terörist ya da suçlu olduklarını bildirmesi halinde gözaltına alınıp 12 aya kadar hapis yatma tehlikesiyle karşı karşıyalar.
Türkiye bu anlaşmayı resmi olarak yürürlüğe koyarsa birçok, hatta belki de tüm müvekkillerimizin haklarını yaşama haklarını ihlal etmiş olacak.
Türkiye dışişleri bakanı, bunun Uygurlar’ın iade edilmesi için yapılmış bir anlaşma olduğunu söylemenin “yanlış ve haksız” olduğunu savunuyor.
Türkiye’yi seviyorum ama Çin’le ilişkilerinin gittikçe daha da güçlendiğini görüyorum.
Bu nedenle, burada da durum ürkütücü olmaya başladı.
Çocukken, annemin elleri bağlı bir şekilde evden sürüklenerek çıkarıldığına çok kez şahit oldum.
Onun devlete düşman olduğunu söylüyorlardı.
Annem eğitimliydi ve komünist değildi.
Tarihimizle ilgili gerçekleri bana annem öğretti.
Adil Abdülgufor, ‘Doğu Türkistan' olarak tanımladığı bölgenin Kaşgar kentinden gelen Müslüman bir Uygur.
Şincan
Pekin
Kaşgar
Çin
Çin’in bir parçası olan bu bölgenin resmi adı Şincan Özerk Uygur Bölgesi.
Hindistan
1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, onlarca yıl süren çalkantılar ve dış müdahalelerin ardından Şincan, komünist yönetimi altına alındı.
1990’larda, Sovyetler Birliği’nin yıkılıp Orta Asya’da Müslümanlar’ın çoğunlukta olduğu ülkelerin kurulmasından sonra Şincan’da da bağımsızlık hareketi güçlenmeye başladı.
Kazakistan
Özbekistan
Kırgızistan
Tacikistan
Çin son yıllarda Şincan’da bağımsızlık yanlıları ve aktivistlere yönelik baskıları arttırdı.
Yaklaşık 1 milyon Uygur’un Çin’in “yeniden eğitim kampı” olarak nitelendirdiği kamplarda tutulduğu tahmin ediliyor. Amerika, Çin hükümetini bu kamplarda işkence ve zorla çalıştırma dahil “insanlık suçları” işlemekle suçluyor.
Çin, kamplardaki kişilerin yoksulluktan kurtarıldığını iddia ediyor.
Önceden cezaevleri vardı, şimdi de kamplar.
İkisi de aynı.
1997 yılında Gülce’de protestolar oldu. Üç gün boyunca sokaklardaydık.
Adil, helikopterlerin protestocuların üzerine sıvı madde püskürttüğünü söylüyor.
İnsanların kıyafetleri dondu. Sokakta öldüklerini gördüm.
Protestocular daha sonra donmuş el ve ayak parmaklarının fotoğraflarını dağıttı.
Milliyetçi olmak istedik. İslami bayramlarımızı kutlamak istedik.
İnsan Hakları savunucuları o günü ‘Gülce Olayları’ olarak anıyor.
Yetkililer protestolara müdahale etti, yüzlerce kişi gözaltına alındı, yaralandı ya da öldürüldü.
Daha sonra binlerce kişi daha gözaltına alındı.
Üç gün saklandım, sonra da Türkmenistan’a kaçabilmek için Pekin’e sahte pasaport almaya gittim.
Havaalanında uçağa binerken tutuklandım ve 14 yıl hapis cezası aldım.
Şiddet yanlısı bölücü bir grubun üyesi olduğumu iddia edip beni Kaşgar’daki cezaevine götürdüler.
Cezaevinde ilk üç ay boyunca, üzerimize örtecek hiçbir şey olmadan soğuk bir odada yaşadık.
Bizi tuvalete götürürken birbirimize zincirliyorlardı.
Aramızdan birinin gün içinde birden fazla kez tuvalet ihtiyacı olduğunda mecburen odaya yapıyordu. Bu nedenle odanın havası da toksikti.
Üç yıl sonra Urumçi’ye başka bir cezaevine gönderildim.
Orada bir odada 30 kişiydik ve iki-üç günde bir temizlenen tek bir tuvalet vardı.
Koğuştaki Çinli mahkumlar, dinle ilgili herhangi birşey yapan Uygurlar’ı gardiyanlara şikayet ediyordu.
Sık sık uyguladıkları bir ceza da, mahkumun kafasını tuvaletin içine sokmaktı.
Bir gece uykumda bir dua sayıklamışım.
Arkadaşlarım beni uyandırmaktan korkmuşlar.
İki Çinli mahkum beni bacaklarımdan tutup yataktan aşağı fırlattı.
Cezaevinin büyük kapısına kadar koridorda yerde sürükledi.
Merdivenlerden aşağı 7-8 basamak yuvarlanıp cezaevinin avlusuna düştüm.
Yaklaşık bir ay boyunca, her gün 10 saatten fazla, boynumda 25 kilo ağırlıkta bir tuğla taşımak zorunda bırakıldım.
Hapis cezam bittiğinde cezaevinden ayrıldım ama eski arkadaşlarımla temas kurduğum için iki kez daha gözaltına alındım. Bu nedenle de ülkeden kaçtım.
Adil Şincan’dan komşu bir eyalete kaçak yollarla gitti.
Çin
Yunnan eyaletinden bazı arkadaşlarıyla buluştu ve birlikte 24 saat yürüyerek Vietnam’a gittiler.
Ve oradan önce Malezya, Tayland ve Laos’a,
son olarak da 2014 yılında Türkiye’ye gitti.
Türkiye uzun bir süredir Uygurlar için güvenli sığınma yerlerinden biri. İnsan hakları avukatları daha az güçlü ülkelerin Çin’in baskısı nedeniyle Uygurlar’ı sınırdışı etmek zorunda kaldığına dikkat çekiyor.
Mülteci Avukatı İbrahim Ergin’e göre, “Türkler Uygurlar’a çok olumlu bakıyor.”
Ergin, “Dillerimiz benzer ve dinimiz de aynı”
diyor.
Ancak son birkaç yıldır, Türkiye’nin Çin’le ekonomik bağlarının güçlenmesi üzerine bu durum değişmeye başladı.
Çin’de mahkum tutulan aile fertlerini arayan ya da sosyal medya ve haber kaynaklarında bu konuda seslerini duyuran Uygurlar çeşitli sorunlarla karşılaşıyor.
2020 yılının sonunda Çin Türkiye’yle suçlu iadesi anlaşması imzaladı.
Bildiğimiz kadarıyla Türkiye’den sınırdışı edilen bir Uygur olmadı ancak Çin’in Türkiye’ye bu kişilerin terörist ya da suçlu olduklarını bildirmesi halinde gözaltına alınıp 12 aya kadar hapis yatma tehlikesiyle karşı karşıyalar.
Türkiye bu anlaşmayı resmi olarak yürürlüğe koyarsa birçok, hatta belki de tüm müvekkillerimizin haklarını yaşama haklarını ihlal etmiş olacak.
Türkiye dışişleri bakanı, bunun Uygurlar’ın iade edilmesi için yapılmış bir anlaşma olduğunu söylemenin “yanlış ve haksız” olduğunu savunuyor.
Türkiye’yi seviyorum ama Çin’le ilişkilerinin gittikçe daha da güçlendiğini görüyorum.
Bu nedenle, burada da durum ürkütücü olmaya başladı.
Çocukken, annemin elleri bağlı bir şekilde evden sürüklenerek çıkarıldığına çok kez şahit oldum.
Onun devlete düşman olduğunu söylüyorlardı.
Annem eğitimliydi ve komünist değildi.
Tarihimizle ilgili gerçekleri bana annem öğretti.
Adil Abdülgufor, ‘Doğu Türkistan' olarak tanımladığı bölgenin Kaşgar kentinden gelen Müslüman bir Uygur.
Moğolistan
Urumçi
Şincan
Kaşgar
Pekin
Çin
Çin’in bir parçası olan bu bölgenin resmi adı Şincan Özerk Uygur Bölgesi.
Hindistan
1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, onlarca yıl süren çalkantılar ve dış müdahalelerin ardından Şincan, komünist yönetimi altına alındı.
1990’larda, Sovyetler Birliği’nin yıkılıp Orta Asya’da Müslümanlar’ın çoğunlukta olduğu ülkelerin kurulmasından sonra Şincan’da da bağımsızlık hareketi güçlenmeye başladı.
Kazakistan
Özbekistan
Kırgızistan
Tacikistan
Çin son yıllarda Şincan’da bağımsızlık yanlıları ve aktivistlere yönelik baskıları arttırdı.
Yaklaşık 1 milyon Uygur’un Çin’in “yeniden eğitim kampı” olarak nitelendirdiği kamplarda tutulduğu tahmin ediliyor. Amerika, Çin hükümetini bu kamplarda işkence ve zorla çalıştırma dahil “insanlık suçları” işlemekle suçluyor.
Çin, kamplardaki kişilerin yoksulluktan kurtarıldığını iddia ediyor.
Önceden cezaevleri vardı, şimdi de kamplar.
İkisi de aynı.
1997 yılında Gülce’de protestolar oldu. Üç gün boyunca sokaklardaydık.
Adil, helikopterlerin protestocuların üzerine sıvı madde püskürttüğünü söylüyor.
İnsanların kıyafetleri dondu. Sokakta öldüklerini gördüm.
Protestocular daha sonra donmuş el ve ayak parmaklarının fotoğraflarını dağıttı.
Milliyetçi olmak istedik. İslami bayramlarımızı kutlamak istedik.
İnsan Hakları savunucuları o günü ‘Gülce Olayları’ olarak anıyor.
Yetkililer protestolara müdahale etti, yüzlerce kişi gözaltına alındı, yaralandı ya da öldürüldü.
Daha sonra binlerce kişi daha gözaltına alındı.
Üç gün saklandım, sonra da Türkmenistan’a kaçabilmek için Pekin’e sahte pasaport almaya gittim.
Havaalanında uçağa binerken tutuklandım ve 14 yıl hapis cezası aldım.
Şiddet yanlısı bölücü bir grubun üyesi olduğumu iddia edip beni Kaşgar’daki cezaevine götürdüler.
Cezaevinde ilk üç ay boyunca, üzerimize örtecek hiçbir şey olmadan soğuk bir odada yaşadık.
Bizi tuvalete götürürken birbirimize zincirliyorlardı.
Aramızdan birinin gün içinde birden fazla kez tuvalet ihtiyacı olduğunda mecburen odaya yapıyordu. Bu nedenle odanın havası da toksikti.
Üç yıl sonra Urumçi’ye başka bir cezaevine gönderildim.
Orada bir odada 30 kişiydik ve iki-üç günde bir temizlenen tek bir tuvalet vardı.
Sık sık uyguladıkları bir ceza da, mahkumun kafasını tuvaletin içine sokmaktı.
Koğuştaki Çinli mahkumlar, dinle ilgili herhangi birşey yapan Uygurlar’ı gardiyanlara şikayet ediyordu.
Bir gece uykumda bir dua sayıklamışım.
Arkadaşlarım beni uyandırmaktan korkmuşlar.
İki Çinli mahkum beni bacaklarımdan tutup yataktan aşağı fırlattı.
Cezaevinin büyük kapısına kadar koridorda yerde sürükledi.
Merdivenlerden aşağı 7-8 basamak yuvarlanıp cezaevinin avlusuna düştüm.
*
Yaklaşık bir ay boyunca, her gün 10 saatten fazla, boynumda 25 kilo ağırlıkta bir tuğla taşımak zorunda bırakıldım.
Hapis cezam bittiğinde cezaevinden ayrıldım ama eski arkadaşlarımla temas kurduğum için iki kez daha gözaltına alındım. Bu nedenle de ülkeden kaçtım.
MONGOLIA
XINJIANG
Adil, önce Şincan’a komşu bir eyalete kaçak yollarla geçti. Bindirildiği araçtan sınıra iki kilometre uzakta indirildi ve sınıra yürüyerek gitti.
CHINA
Burada Yunnan’dan bazı arkadaşlarıyla buluştu. Ona kıyafet verdiler ve 24 saat boyunca Vietnam ormanlarında yürüdüler.
Ve oradan önce Malezya, Tayland ve Laos’a,
son olarak da 2014 yılında Türkiye’ye gitti.
Türkiye uzun bir süredir Uygurlar için güvenli sığınma yerlerinden biri. İnsan hakları avukatları daha az güçlü ülkelerin Çin’in baskısı nedeniyle Uygurlar’ı sınırdışı etmek zorunda kaldığına dikkat çekiyor.
Mülteci Avukatı İbrahim Ergin’e göre, “Türkler Uygurlar’a çok olumlu bakıyor.”
Ergin, “Dillerimiz benzer ve dinimiz de aynı”
diyor.
Ancak son birkaç yıldır, Türkiye’nin Çin’le ekonomik bağlarının güçlenmesi üzerine bu durum değişmeye başladı.
Çin’de mahkum tutulan aile fertlerini arayan ya da sosyal medya ve haber kaynaklarında bu konuda seslerini duyuran Uygurlar çeşitli sorunlarla karşılaşıyor.
2020 yılının sonunda Çin Türkiye’yle suçlu iadesi anlaşması imzaladı.
Bildiğimiz kadarıyla Türkiye’den sınırdışı edilen bir Uygur olmadı ancak Çin’in Türkiye’ye bu kişilerin terörist ya da suçlu olduklarını bildirmesi halinde gözaltına alınıp 12 aya kadar hapis yatma tehlikesiyle karşı karşıyalar.
Türkiye bu anlaşmayı resmi olarak yürürlüğe koyarsa birçok, hatta belki de tüm müvekkillerimizin haklarını yaşama haklarını ihlal etmiş olacak.
Türkiye dışişleri bakanı, bunun Uygurlar’ın iade edilmesi için yapılmış bir anlaşma olduğunu söylemenin “yanlış ve haksız” olduğunu savunuyor.
Türkiye’yi seviyorum ama Çin’le ilişkilerinin gittikçe daha da güçlendiğini görüyorum.
Bu nedenle, burada da durum ürkütücü olmaya başladı.
Çocukken, annemin elleri bağlı bir şekilde evden sürüklenerek çıkarıldığına çok kez şahit oldum.
Onun devlete düşman olduğunu söylüyorlardı.
Annem eğitimliydi ve komünist değildi.
Tarihimizle ilgili gerçekleri bana annem öğretti.
Adil Abdülgufor, ‘Doğu Türkistan' olarak tanımladığı bölgenin Kaşgar kentinden gelen Müslüman bir Uygur.
Kazakistan
Moğolistan
Urumçi
Şincan
Pekin
Kaşgar
Çin
Pakistan
Çin’in bir parçası olan bu bölgenin resmi adı Şincan Özerk Uygur Bölgesi.
Hindistan
1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, onlarca yıl süren çalkantılar ve dış müdahalelerin ardından Şincan, komünist yönetimi altına alındı.
1990’larda, Sovyetler Birliği’nin yıkılıp Orta Asya’da Müslümanlar’ın çoğunlukta olduğu ülkelerin kurulmasından sonra Şincan’da da bağımsızlık hareketi güçlenmeye başladı.
Kazakistan
Özbekistan
Kırgızistan
Tacikistan
Çin son yıllarda Şincan’da bağımsızlık yanlıları ve aktivistlere yönelik baskıları arttırdı.
Yaklaşık 1 milyon Uygur’un Çin’in “yeniden eğitim kampı” olarak nitelendirdiği kamplarda tutulduğu tahmin ediliyor. Amerika, Çin hükümetini bu kamplarda işkence ve zorla çalıştırma dahil “insanlık suçları” işlemekle suçluyor.
Çin, kamplardaki kişilerin yoksulluktan kurtarıldığını iddia ediyor.
Önceden cezaevleri vardı, şimdi de kamplar.
İkisi de aynı.
1997 yılında Gülce’de protestolar oldu. Üç gün boyunca sokaklardaydık.
Adil, helikopterlerin protestocuların üzerine sıvı madde püskürttüğünü söylüyor.
İnsanların kıyafetleri dondu. Sokakta öldüklerini gördüm.
Protestocular daha sonra donmuş el ve ayak parmaklarının fotoğraflarını dağıttı.
Milliyetçi olmak istedik. İslami bayramlarımızı kutlamak istedik.
İnsan Hakları savunucuları o günü ‘Gülce Olayları’ olarak anıyor.
Yetkililer protestolara müdahale etti, yüzlerce kişi gözaltına alındı, yaralandı ya da öldürüldü.
Daha sonra binlerce kişi daha gözaltına alındı.
Üç gün saklandım, sonra da Türkmenistan’a kaçabilmek için Pekin’e sahte pasaport almaya gittim.
Havaalanında uçağa binerken tutuklandım ve 14 yıl hapis cezası aldım.
Şiddet yanlısı bölücü bir grubun üyesi olduğumu iddia edip beni Kaşgar’daki cezaevine götürdüler.
Cezaevinde ilk üç ay boyunca, üzerimize örtecek hiçbir şey olmadan soğuk bir odada yaşadık.
Bizi tuvalete götürürken birbirimize zincirliyorlardı.
Aramızdan birinin gün içinde birden fazla kez tuvalet ihtiyacı olduğunda mecburen odaya yapıyordu. Bu nedenle odanın havası da toksikti.
Üç yıl sonra Urumçi’ye başka bir cezaevine gönderildim.
Orada bir odada 30 kişiydik ve iki-üç günde bir temizlenen tek bir tuvalet vardı.
Sık sık uyguladıkları bir ceza da, mahkumun kafasını tuvaletin içine sokmaktı.
Muhbirlik yapan Çinli mahkumlar, Uygurlar’ı dini eylem olarak görünen herhangi birşey yaptıklarında ihbar ediyordu.
Bir gece uykumda bir dua sayıklamışım.
Arkadaşlarım beni uyandırmaktan korkmuşlar.
İki Çinli mahkum beni bacaklarımdan tutup yataktan aşağı fırlattı.
Cezaevinin büyük kapısına kadar koridorda yerde sürükledi.
Merdivenlerden aşağı 7-8 basamak yuvarlanıp cezaevinin avlusuna düştüm.
*
Bu şahıs kuralları ihlal etti!
Yaklaşık bir ay boyunca, her gün 10 saatten fazla, boynumda 25 kilo ağırlıkta bir tuğla taşımak zorunda bırakıldım.
Hapis cezam bittiğinde cezaevinden ayrıldım ama eski arkadaşlarımla temas kurduğum için iki kez daha gözaltına alındım. Bu nedenle de ülkeden kaçtım.
Şincan
Adil, önce Şincan’a komşu bir eyalete kaçak yollarla geçti. Bindirildiği araçtan sınıra iki kilometre uzakta indirildi ve sınıra yürüyerek gitti.
Çin
Pakistan
Hindistan
Burada Yunnan’dan bazı arkadaşlarıyla buluştu. Ona kıyafet verdiler ve 24 saat boyunca Vietnam ormanlarında yürüdüler.
Ve oradan önce Malezya, Tayland ve Laos’a,
son olarak da 2014 yılında Türkiye’ye gitti.
Türkiye uzun bir süredir Uygurlar için güvenli sığınma yerlerinden biri. İnsan hakları avukatları daha az güçlü ülkelerin Çin’in baskısı nedeniyle Uygurlar’ı sınırdışı etmek zorunda kaldığına dikkat çekiyor.
Mülteci Avukatı İbrahim Ergin’e göre, “Türkler Uygurlar’a çok olumlu bakıyor.”
Ergin, “Dillerimiz benzer ve dinimiz de aynı”
diyor.
Ancak son birkaç yıldır, Türkiye’nin Çin’le ekonomik bağlarının güçlenmesi üzerine bu durum değişmeye başladı.
Çin’de mahkum tutulan aile fertlerini arayan ya da sosyal medya ve haber kaynaklarında bu konuda seslerini duyuran Uygurlar çeşitli sorunlarla karşılaşıyor.
2020 yılının sonunda Çin Türkiye’yle suçlu iadesi anlaşması imzaladı.
Türkiye bu anlaşmayı resmi olarak yürürlüğe koyarsa birçok, hatta belki de tüm müvekkillerimizin haklarını yaşama haklarını ihlal etmiş olacak.
Bildiğimiz kadarıyla Türkiye’den sınırdışı edilen bir Uygur olmadı ancak Çin’in Türkiye’ye bu kişilerin terörist ya da suçlu olduklarını bildirmesi halinde gözaltına alınıp 12 aya kadar hapis yatma tehlikesiyle karşı karşıyalar.
Türkiye dışişleri bakanı, bunun Uygurlar’ın iade edilmesi için yapılmış bir anlaşma olduğunu söylemenin “yanlış ve haksız” olduğunu savunuyor.
Türkiye’yi seviyorum ama Çin’le ilişkilerinin gittikçe daha da güçlendiğini görüyorum.
Bu nedenle, burada da durum ürkütücü olmaya başladı.
Çin yönetimi Şincan ile ilgili bilgi paylaşımını sıkı bir şekilde kontrol altında tuttuğundan, Amerika’nın Sesi (VOA) Abdülgufor’un hikayesindeki tüm ayrıntıları doğrulayabilmiş değil. Ancak Abdülgufor’un anlattıkları, VOA dahil çeşitli basın kuruluşları ve insan hakları savunucuları tarafından uzun süredir dile getirilen sorunlarla bağdaşıyor.